26 Kasım 2020 Perşembe

CANLI ALEMLERİ VE ÖZELLİKLERİ

 CANLI ALEMLERİ VE ÖZELLİKLERİ


Günümüzde canlılar, sistematik karakterlerine göre altı âlem altında sınıflandırılır:
  • Bakteriler
  • Arkeler
  • Protistler
  • Bitkiler
  • Mantarlar
  • Hayvalar

BAKTERİLER:
  • Tek hücrelidir.
  • Birçok ortamda bulunur.
  • Yararlı veya zararlı türleri vardır. DNA'ları halka şeklindedir. 
  • Peptidoglikandan yapılmış hücre duvarları vardır.

ARKELER:
  • Tek hücrelidir.
  • Ekstrem ortamlarda bulunur.
  • Bilinen hastalık yapıcı türü yoktur.
  • DNA'ları halka şeklindedir.
  • Pseudopeptidoglikandan yapılmış hücre duvarları vardır.

Protistler:
  • Tek veya çok hücreli türleri vardır.
  • Ototrof veya heterotrof beslenir.
  • Hücreler arası iş bölümü ilk defa bu âlemde görülür.
MANTARLAR:
  • Tek veya çok hücrelidir.
  • Ayrıştırıcı veya parazit beslenir.
  • Sporla çoğalır.
  • Glikojen depolar.
  • Kitinden yapılmış hücre duvarları vardır.

Hayvanlar:
  • Çok hücrelidir.
  • Heterotrof beslenir.
  • Omurgalı ve omurgasız türleri vardır.
  • Glikojen depolar.
  • Hücrelerinin çevresinde duvar yoktur.                                                                                                                                                                                                                                        

CANLILARIN ÇEŞİTLİLİĞİ VE SINIFLANDIRILMASI

 CANLILARIN ÇEŞİTLİLİĞİ VE SINIFLANDIRILMASI

Dünya üzerinde yaşayan canlı türü oldukça fazladır. Bu sayının 10 milyon ila 80 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir.Dünyadaki karasal ve sucul ortamlarda yaşayan ve çıplak gözle görülebilen canlıların yanı sıra çok daha küçük boyutlarda olan diğer canlı türlerini de unutmamak gerekir.

Çeşitliliği ve sayısı bu kadar fazla olan canlı türlerinin incelenmesi ve isimlendirilmesi oldukça zaman alan, zor bir iştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, sınıflandırma yaparken hangi özelliklerin kullanılacağı konusunda bilim insanları arasında fikir birliğinin sağlanamamasıdır.Canlıların en doğru şekilde sınıflandırılabilmesi için genetik ve moleküler çalışmaların yanı sıra hücre ve dokuların yapı ve işleyişleri hakkında çok kapsamlı araştırmaların yapılması gerekir.

Canlı çeşitliğinin ve incelenmesi gereken özelliklerin çok fazla olması, bilim insanı yetiştirme konusundaki zorluklar, bilim insanı sayısının azlığı ve bilimsel çalışmaların maliyetinin yüksek olması gibi faktörler sınıflandırma biliminin gelişmesini yavaşlatmaktadır. Ayrıca insanlığın ekolojik dengeyi bozarak canlıların yaşam alanlarını yok etmesi yüzünden de birçok canlı türü daha keşfedilmeden yok olmaktadır. Bu sebeplerden dolayı günümüzde yeryüzünde yaşayan canlı türü sayısı hakkında farklı kaynaklarda farklı rakamlara rastlanmaktadır. Ancak bilimde her geçen gün kaydedilen gelişmeler, canlıların daha güvenilir bir şekilde sınıflandırılmasını sağlamaktadır.

Canlıların Çeşitliliği ve Sınıflandırılmasının Önemi

Tarih boyunca insan, doğası gereği günlük hayatını kolaylaştırmak amacıyla çevresindeki cisimleri ve objeleri sınıflandırma yoluna gitmiştir. Bu şekilde var olan karmaşıklıkları gidererek yerine bir düzen anlayışı getirmeye çalışmıştır.

Örneğin evlerde odaların kullanım amaçlarına göre ayrılması ve kütüphanede bulunan kitapların konularına göre dizilip raflara yerleştirilmesi hep bir düzen oluşturmak için yapılan eylemlerdir. Yeryüzündeki canlı çeşitliliğinin fazlalığı, bunların incelenmesinde de birçok sorunu beraberinde getirmektedir.

Bu sorunların ortadan kaldırılması için canlıların bilimsel kriterlere uygun şekilde sınıflandırılarak incelenmesi gerekir. Canlıları benzer ve farklı özelliklerine göre gruplara ayırarak inceleyen biyolojinin alt bilim dalına sistematik denir.

Bitkileri sınıflandıran bilim dalı sistematik botanik, hayvanları sınıflandıran bilim dalı ise sistematik zooloji olarak tanımlanır. Taksonomi ise canlıların sınıflandırılmasında kullanılacak kuralları ortaya koyan ve canlıların isimlendirilmesi ile uğraşan bir bilim dalıdır. Yani taksonomi, sınıflandırma biliminin kullandığı bir araç olarak kabul edilebilir.

Canlıların Sınıflandırılmasında Kullanılan Farklı Bilimsel Yaklaşımlar

Aristo, yaşadığı dönemde dünya tarihinde ilk olarak bilimsel denilebilecek bazı yaklaşımlarla canlıları sınıflandırmaya çalışmıştır. Aristo yaptığı bu sınıflandırmada anolog (görevdeş) organları dikkate almıştır. Bu organların embriyonik gelişim sürecinde köken aldıkları hücre tabakaları farklı olmasına rağmen görevleri aynıdır.

Örneğin kelebeğin, yarasanın ve serçenin kanatları her üç canlının da uçmasını sağlar fakat yapıları birbirinden farklıdır. Aristo çevresinde gözlemlediği canlıların yaşama ortamları ve diğer bazı özellikleri hakkında bilgiler vermiştir. Örneğin bitkileri boylarına göre; otlar, çalılar ve ağaçlar olarak hayvanları ise yaşadıkları yere göre; suda, karada ve havada yaşayanlar olarak sınıflandırmıştır. Yapay (ampirik) sınıflandırma olarak bilinen bu sınıflandırmanın günümüzde bilimsel bir geçerliliği yoktur.

Canlıları sınıflandırma sistemi son üç yüzyılda gelişme göstermiştir. İngiliz bilim insanı John Ray (Con Rey) tür kavramını geliştirmiştir. Canlılar arasındaki benzerliklerde akrabalığın etkilerini ilk fark eden doğa bilimci Buffon (Bafın) olmuştur. Bu gelişmeler büyük bir kavramsal değişikliğe sebep olmuştur. Canlılığın evrensel kurallar içinde sınıflandırılması ise İsveçli doğa bilimci Carolus Linnaeus’un (Karolus Linne) çalışmaları ile başlamıştır.

Linnaeus, Systema Naturae [Sistema Natura (Doğanın Sistemi)] adlı eserinde 8500 bitki ve 5236 hayvan türünü tanımlamıştır. Günümüzde geçerli olan doğal (filogenetik) sınıflandırmayı yapmıştır. Doğal sınıflandırma, canlıların homolog (kökendeş) organları göz önünde bulundurularak yapılır. Bu organların görevleri aynı veya farklı olsa da embriyonik kökenleri aynıdır. Örneğin balinanın yüzgeci, kedinin ön üyesi ve insanın kolu homolog organdır. Doğal sınıflandırma yapılırken ayrıca canlıların protein ve DNA benzerlikleri, hücre tipi ve sayısı, fizyolojik benzerlikleri, azotlu boşaltım ürünlerindeki benzerlik, vücut parçaları ve bunların simetri durumları, vücut üyeleri (anten, yüzgeç, kanat vb.), embriyonik gelişmeleri, iç ve dış iskeletleri, eşey durumları ve larvalarındaki benzerlikler esas alınır.

Canlıların sınıflandırılmasında kullanılan farklı bilimsel yaklaşımlar zaman içerisinde gelişim göstermiştir. Bu bilimsel yaklaşımlar aşağıdaki tabloda verilmiştir.



Canlıların Sınıflandırılmasında Kullanılan Kategoriler

Canlıları kategorize etmek için sınıflandırma birimleri kullanılmaktadır. Günümüzde çok sayıda sistematikçi, canlıların sınıflandırılmasında birbirine benzeyen hiyerarşik sınıflandırma birimlerini kullanmaktadır. Bu birimlerin canlıları sınıflandırmada kullanılması Linnaeus’un çalışmaları ile başlamıştır. Doğal sınıflandırmanın temel birimi türdür. Değişik tanımları olmasına rağmen günümüzde kabul edilen tür kavramı şu şekildedir: Ortak bir atadan gelen, yapı ve görev bakımından benzerlik gösteren, doğal koşullar altında birbiriyle çiftleştiğinde verimli döller meydana getiren bireylerin oluşturduğu topluluktur.

Linnaeus, canlıları hiyerarşik bir sistemle sınıflandırma yoluna gitmiştir. Linnaeus’un sınıflandırma sistemi âlem, sınıf, takım, cins ve tür olmak üzere farklı birimleri içermektedir. Şube ve aile birimleri Linnaeus’tan sonra bu sisteme eklenmiştir. Bu hiyerarşide her alt grup (takson), bir alt seviyede bulunan bir ya da daha fazla grubu içeren kollektif birim olarak kabul edilir. Bazı canlı türlerinin hiyerarşik sınıflandırma basamakları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.



Buna göre; türden âleme ve âlemden türe doğru gidildikçe çeşitli kavramlarda ne gibi değişiklikler olduğu aşağıda belirtilmiştir:


Taksonomi bilimi, aynı cinse ait olan farklı türlerin daha yakın akraba olduğunu söylemektedir. Benzer şekilde aynı aileye ait olan cinslerin de daha yakın akraba olduğunu belirtmektedir. Örneğin çam cinsine ait karaçam ve fıstık çamı türleri birbiri ile yakın akrabadır. Hayvanlar âleminden Felis cinsine ait kaplan ve jaguar türleri de yakın akrabadır.

Linnaeus, her türe iki kelimeden oluşan Latince bir isim vererek binomial adlandırma (ikili adlandırma) yöntemini geliştirmiştir. İlk isim büyük harfle başlar ve cins (genus) adını temsil eder. İkinci isim ise tanımlayıcı niteliktedir. Her iki isim birlikte tür adını oluşturmaktadır. Örneğin Panthera pardus (Pantera pardus), leopar olarak bilinen yırtıcı bir hayvanın Latince bilimsel ismidir. Burada Panthera kelimesi, bu canlının içinde bulunduğu cinsi ifade eder ve ilk harfi büyük yazılır; pardus ise tamamlayıcıdır ve ilk harfi küçük yazılır.

Bir canlının Latince bilimsel tür adı bilgisayarda mutlaka italik olacak şekilde yazılmalıdır. Canlıların isimlendirilmesinde Latincenin kullanılması ise bilim dünyasında bir dil birliği sağlamayı amaçlamaktadır. Örneğin elma kelimesinin İngilizcesi apple, Almancası äpfel, İtalyancası ise meladır. Türk bir bilim insanı elma ile yaptığı bilimsel bir yayında elma kelimesini kullanırsa diğerleri bunun anlamını öğrenmek için sözlüğe bakmak zorunda kalır. Benzer şekilde İngiliz bir bilim insanı da bilimsel yayımında apple kelimesini kullanırsa İngilizce bilmeyen bilim insanları da bu kelimenin ne anlama geldiğini kavrayamaz. Ancak bu tür bir bilimsel yayında elmanın Latince bilimsel ismi Malus domestica (Malus domestika) kullanılırsa bu kargaşa önlenmiş olur.

HÜCRE ORGANELLERİ VE GÖREVLERİ

 HÜCRE ORGANELLERİ VE GÖREVLERİ

Sitoplazmada bulunan ve hücrenin solunumu, beslenmesi ve boşaltımı gibi yaşamsal olaylarının gerçekleştiği yapılara organel denir. Hücre organelleri mitokondri, kloroplast, koful, lizozom, ribozom, sentrozom, endoplazmik retikulum, golgi aygıtı ve plastitlerdir. Hücre organelleri ve görevleri aşağıda detaylı olarak anlatılmıştır.

Mitokondri:Mitokondrinin hücredeki görevi, bulunduğu hücre için enerji üretmektir. Oksijeni kullanarak besinlerden enerji elde ederler. Sayıları hücre tipine göre değişir. Örneğin, enerji ihtiyacının fazla olduğu kas ve karaciğer hücrelerinde mitokondri sayısı diğer hücrelere göre daha fazladır. Bölünüp çoğalabilirler.

Kloroplast:Kloroplast bitkilerin yeşil kısımlarında bulunan, doğadaki tüm canlılar açısından çok önemli görevleri vardır. Kloroplastlar güneş enerjisi, karbon dioksit ve suyu kullanarak kendisinin ve tüm canlıların kullanacağı besin maddesi ve oksijeni üretirler. Bu olaya fotosentez denir. Kloroplastlar fotosentezle yeryüzünde yaşamın devamlılığını sağlar. Hayvan hücrelerinde bulunmaz.

Koful:Kofulun görevi hücre için fazla olan maddeleri depo etmektir. Daha çok bitki hücrelerinde ve bir hücreli canlılarda bulunur. Hayvan hücrelerinde zaman zaman oluşan ancak kısa sürede kaybolan küçük kofullar görülür. Hayvan hücrelerindekiler küçük, bitki hücrelerindekiler ise büyüktür.

Lizozom:Lizozomlar büyük tanecikleri, yaşlanmış organelleri taşıdıkları enzimlerle parçalarlar. Genellikle hayvansal hücrelerde bulunur.

Lizozomun görevleri kısaca konusunda sizlere bilgi vereceğiz.

Lizozom tüm hayvan hücrelerinde bulunur ancak sadece alyuvar hücrelerinde ve bitki hücrelerde lizozom yoktur. Lizozom, golgi cisimciğine yakındır ve granül şeklinde hücre içinde görülmektedir. Lizozom zarla çevrili olan bir organeldir ve sindirimi gerçekleştiren enzimleri içinde barındırır.

Lizozomun diğer adı intihar keseciğidir ve küçük, yuvarlak asidik bir yapısı vardır. Lizozomda bulunan enzimler hücrenin kendisini sindirip eritmesine ortam hazırlar. Lizozomun hücreyi eritip sindirme olayına otoliz adı verilir. İnsanın vefat ettikten sonra kokmasının nedeni lizozomdur.

Lizozomun görevleri;

– Lizozom öncelikle hücre içindeki ve hücre dışındaki maddelerin sindirimini gerçekleştirir.

– Hücreyi dış etkilerden korur.

– Yaşlanmış olan enzimlerin molekül ve organellerin parçalanmasını sağlar.

– Spermin uç kısmında bulunur ve yumurtanın delinmesine olanak sağlar.

Ribozom:Ribozomlar protein sentezi yapan organellerdir. Endoplazmik retikulumların üzerinde, çekirdek zarında veya sitoplazmada serbest olarak bulunurlar.

Sentrozom (Sentriyol):Sentrozomlar (Sentriyol) hücre bölünmesinde görev alan orgenellerdir. Hayvansal hücrelerde bulunur, bitki hücrelerinde bulunmazlar.

Endoplazmik Retikulum:Endoplazmik Retikulum hücre içini ağ gibi saran bir yoldur. Görevi madde iletimini gerçekleştirmektir. Ayrıca bazı maddeler depo edilir.

Golgi aygıtı:Golgi aygıtının görevi salgı üretilmesinde ve depo edilmesini sağlamaktır.

Plastitler:Bitki hücrelerinde bulunan plastitler üç çeşittir:

1. Kloroplastlar: (Açıklamasına yukarıdan ulaşabilirsiniz)
2. Kromoplastlar: Çiçek ve meyvelere sarı, kırmızı ve turuncu renk verir.
3. Lökoplastlar: Renksizdirler. Işık alırlarsa kloroplastlara dönüşürler. Bitkinin besin depo etmesini sağlarlar.




HÜCRE TEORİSİ

 HÜCRE TEORİSİ

1665 yılında Robert Hooke kendi yaptığı bir mikroskop ile bitkiler ve mantarları incelerken,boşluklardan oluşmuş küçük odacıklar gözlemledi.Bu boşluklara ”Odacık=Cell=Hücre” adını verdi.
Aslında Hooke’un gördüdüğü bu odacıklar bitki hücrelerinin etrafını saran cansız hücre çeperlerinden başka birşey değildi.

”Hücre Teorisi” alman zoolog Theodor Schwan,Mathias Schleiden ve ünlü alman patolog Rudolf Virchow ‘un çalışmaları sonucunda kurulmuştur.1839 yılında Schleiden bitkilerin en küçük yapısal biriminin hücre olduğunu ve dokuların hücrelerden oluştuğunu bulmuştur.

Yine 1839 yılında Schwan bitkilere ek olarak hayvansal dokularında hücrelerden oluştuğunu deney ve gözlemlerine dayanarak açıklamış ve hücre teorisine çok önemli katkılar sağlamıştır.İki bilimadamının hücre üzerine yaptığı araştırmalar başka kişileride hücre üzerine çalışmalar yapmasına teşvik etmiştir.

1858 yılında Alman Patalog Rudolf Wirchow  o zamana kadar yapılan hücre çalışmalarını daha da ilerletmiş ve canlıların cansız maddelerden oluştuğunu savunan ”Abiyogenez” teorisini çürüterek,hücrelerin yine kendisi gibi canlı bir hücreden oluştuğunu açıklamıştır.

Wirchow ayrıca bitkiler ve hayvanların yani tüm canlıların hücre yada hücrelerden meydana geldiğini ,yine bu hücrelerin sahip olduğu genetik bilgilerinde,oluşan diğer hücrelere aktarıldığını savunarak Hücre Teorisini açıklamıştır.

Hücre Teorisini aşağıdaki şekilde maddeler halinde özetleyelim; 

 1)Hücre yaşayan organizmaların yapısal ve fonksiyonel temel birimidir.Bilinen tüm yaşayan canlılar bir yada birden çok hücreden oluşur.

2)Tüm hücreler varolan bir hücrenin bölünmesiyle meydana gelir.

3)Tüm metabolik ve biyokimyasal enerji akışları hücrelerin içinde gerçekleşir.

 4)Hücreler sahip oldukları kalıtsal bilgiyi (Nükleikasitler yada DNA) hücre bölünmesi aracılığı ile bir hücreden diğer hücreye aktarırlar.

5)Benzer türlere ait olan organizmalardaki tüm hücreler temel olarak aynı kimyasal yapıya sahiptir.




23 Kasım 2020 Pazartesi

CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

HÜCRESEL YAPI:Tüm canlılarda temel yapı ve görev birimi hücredir. Yani hücresel yapı canlılığın vazgeçilmez bir kuralıdır. Hücreler işlevler olarak ökaryot ve prokaryot olarak ikiye ayrılır.

  • PROKARYOT HÜCRELER: Zarlı organelleri (Golgi, E.R , Koful gibi) yoktur.Yönetici molekül zarla zevrili değildir yani sitoplazmada dağınık halde bulunur. DNA protein kompleksi bulunmaz. Bu gruba bakteriler ve mavi-yeşil algler örnek verilebilir.
  • ÖKARYOT HÜCRELER:Zarlı organelleri (Golgi, E.R , Koful gibi) vardır. Yönetici molekül zarla çevrili olup çekirdek adını alır. DNA protein kompleksi bulunur. Mantar, bitki ve hayvanlar bu gruba örnek verilebilir.
ORGANİZASYON:Tek hücreli hücrelerde organeller arasında, çok hücreli canlılarda ise hücreler arasında bir düzen mevcuttur. Örneğin tek hücreli bir canlı olan öglenada hareketi kamçı, besin sentezini kloroplast, çoğalmayı ise çekirdek sağlar. Bu şekilde canlı yaşamına devam eder. Eğer hücrede organizasyon bu denli mükemmel olmasaydı canlı yaşamını sürdüremeyecekti.

Atom→ Molekül→ Organel→ Hücre→  Doku→ Organ→ Sistem→ Organizma

BESLENME:Canlılar enerji kazanmak, büyüyüp gelişmek ve yıpranan kısımalrın onarılması için beslenirler. Beslenme şekline göre canlılar iki gruba ayrılır.

  • OTOTROF BESLENME:Canlı organizmaların ihtiyaç duydukları organik besinleri kendilerinin üretmesidir. Ototrof canlılar ihtiyaç duydukları inorganik maddeleri dış ortamdan hazır olarak alırlar. Organik besin sentezlerken güneş ışığını  kullananlara fotosentetik canlı, kimyasal enerji kullananlara ise kemosentetik canlı denir. Bazı bakteriler kemosentetik, bitkiler ise fotosentetik canlılardır.
  • HETERETROF BESLENME:Canlı organizmaların ihtiyaç duydukları organik besinleri dışarıdan hazır olarak almalarıdır. Bu organizmalar besinleri üreticilerden ya da diğer tüketicilerden karşılarlar.

HÜCRESEL SOLUNUM:Canlılar canlılıklarını devam ettirebilmek için gerekli olan enerjiyi, besinlerdeki kimyasal bağ enerjisinden karşılarlar. Bunun için organik besinleri monomerlerine parçalarlar. Solunum iki farklı şekilde yapılır.
  • OKSİJENSİZ(ANAEROBİK) SOLUNUM:Organik besinlerin oksijen kullanılmadan parçalanarak enerji elde edilmesidir. Enerji verimi düşüktür. Bira mayası ve bazı bakteriler enerjilerini bu yolla karşılarlar.
  • OKSİJENLİ(AEROBİK) SOLUNUM:Organik besinlerin oksijen yardımıyla parçalanarak enerji elde edilmesidir. Enerji verimi oksijensiz solunuma göre daha yüksektir. Canlıların çeşitli tepkimelerle yaptığı besin yıkım olayıdır. Glikoz + 6O2 → 6H2O + 6CO
BÜYÜME VE GELİŞME:Çok hücreli canlılarda hücre bölünmesi ve kütle artışıyla büyüme meydana gelir. Tek hücreli hücrelerde ise hücre hacminin artmasıyla büyüme gerçekleşir.

BOŞALTIM:Canlılarda gerçekleşen metabolik olaylar sonucu oluşan artık maddelerin vücut dışına atılması olayıdır. Her canlıda metabolik olaylara bağlı olarak artık maddeler meydana gelir. Tek hücrelilerde hücre yüzeyiyle yapılırken, çok hücrelilerde sistemlerle yapılır. Bitkiler ise terleme, damlama ve yaprak dökümü gibi olaylar sayesinde boşaltım yapılır.

HAREKET:Bütün canlılar çevreden gelen uyarılara karşı pasif ya da aktif olarak tepki verirler. Örneğin, hayvanlar hareket ederek aktif, bitkiler ise güneşe yönelerek pasif tepki gösterirler.

ÜREME:Bütün canlılar nesillerin devamı için ürerler. Üremenin temelini hücre bölünmeleri oluşturur. Canlılarda eşeyli ve eşeysiz üreme olmak üzere iki çeşittir. Paramesyumun ikiye bölünmesi eşeysiz üremedir. İnsanların üremesi ise eşeyli üremedir.

METABOLİZMA:Canlılardaki yapım ve yıkım olaylarının tamamına metabolizma denir. Yapım olaylarına anabolizma, yıkım olaylarına ise katabolizma denir. Fotosentez, kemosentez ve protein sentezi olayları birer anabolik olay iken sindirim ve solunum katabolik bir olaydır.

UYARILMA VE TEPKİ OLUŞTURMA:Canlılar dış ortamdan gelen uyarılara tepki verirler. Öglenanın ışığa doğru hareket etmesi ya da insanın soğukta titremesi bu olaya örnektir.







21 Kasım 2020 Cumartesi

BİYOLOJİ BÖLÜMÜ EĞİTİMİ HAKKINDA BİLGİLER

 BİYOLOJİ BÖLÜMÜ EĞİTİMİ HAKKINDA BİLGİLER

PROGRAMIN AMACI: Biyoloji programının amacı canlıların evrimi, yeryüzünde dağılımı, anatomisi ve fizyolojisi konularında eğitim yap­maktır.

PROGRAMDA OKUTULAN BELLİ BAŞLI DERSLER:Biyoloji programında dört yıllık eğitim kuramsal ve uygu­ lamalı olarak yürütülür. Başlıca dallar Botanik, Zooloji, Mikrobiyoloji, Ekoloji başlıkları altında toplanabilir .

Botanik: Bitkilerin yapıları, yayılmaları gibi konularla ilgilidir. Zooloji: Hayvanların yapısı, başlangıcı, yayılmaları ve genetiği gibi konuları  içerir.

Ekoloji (Çevrebilim): Canlıların birbirleri ve çevre koşulları ile  ilişkilerini  içerir.
Mikrobiyoloji: Bütün mikroskobik canlılar (bakteriler, virüsler) ile ilgili konuları içerir.
Hidrobiyoloji: Sularda yaşayan canlılarla ilgili konuları içerir.

İlk yıl öğrencilere temel bilimler, genel biyoloji (kimya, fizik, biyometri ve jeoloji) konularında dersler verilir.İkinci, üçüncü ve dördüncü yıllarda botanik ve zooloji, hücre biyolojisi, genetik, fizyoloji, anatomi gibi alanlarda dersler verilir. Öğrenciler laboratuvarda uygulama çalışmaları yaparlar . Uygulama çalışmalarının bir bölümü de arazide yapılır.

MEZUNLARIN KAZANDIKLARI UNVAN VE YAPTIKLARI İŞLER:Biyoloji programını bitirenler "Biyolog" unvanını alırlar. Biyolog genellikle laboratuvarlarda canlı veya ölü bitki, hayvan ve insanın hücre veya dokularının yapısını, çeşitli kimyasal etkiler sonucu bu yapıda meydana gelen değişik­ likleri inceler.

ÇALIŞMA ALANLARI: Biyologlar günümüzde yoğun olarak Sağlık Bakanlığı'na ve SGK'ya bağlı hastanelerde, üniversitelerin Tıp Fakülte­ lerinde, Hidrobiyoloji Araştırma Merkezlerinde, Çevre Bakanlığı'na ve Orman, Tarım ve Köy işleri Bakanlıklarına bağlı kuruluşlarda; özel sektörde, ilaç ve besin endüstrisinde çalışabilirler . Mezunlar Ortaöğretim Alan Öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisans programını tamamladıkları takdirde Milli Eğitim Bakanlığına veya özel sektöre bağlı orta dereceli okullarda ve dershanelerde biyoloji öğretmenliği yapabilirler. Ancak kişinin fen bilgisi, çevre ve insan, araştırma teknikleri, trafik ve ilk yardım ile tarım derslerinden birine atanabilmesi için bu alanda Bakanlığın yeterli sayacağı ölçüde dersler aldığını kanıtlaması gerekmektedir .

MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ ÖZELLİKLER:

-Doğayı sevmesi ve canlılarla uğraşmaktan hoşlanması
-Görme sorununun olmaması
-Sayısal düşünme gücüne sahip olması
-Bilimsel meraka ve araştırmacı bir kişiliğe sahip olması
-Matematik ve fen bilimlerine ilgili ve bu konularda başarılı olması
-Sorumlu, sabırlı, titiz olması
-Ekip çalışmasına açık olması
-Gözlem verilerini bütünleştirebilmesi
-Tedbirli ve dikkatli olması, dikkatini bir noktada uzun süre yoğunlaştırabilmesi gerekir.



BİYOLOJİ ALANINDA ÇALIŞMA YAPMIŞ BİLİM İNSANLARI

 BİYOLOJİ ALANINDA ÇALIŞMA YAPMIŞ BİLİM İNSANLARI

  1. ARİSTO(MÖ 384-322):Antik Yunan Dönemi’nde felsefe, fizik, mantık, siyaset, gök bilimi ve biyoloji alanlarında çalışma yapan doğa bilimcisidir. Biyoloji eserlerinde resim çizerek eserin zenginleştirilmesi ilk defa Aristo’da görülmüştür. Aristo’nun hayvanların tarihi hakkında isimli eserinde yavrularını emziren memelilere, boşaltım sistemiyle ilgili şekillere rastlanmaktadır. Hayvanları keserek incelemiş ve hayvanların vücudunda gördüğü kanal ve damarları bu eserine şekillerle resmetmiştir. Aristo, şemalar çizerek canlılar üzerinde sınıflandırma yapan ilk bilim insanıdır.
  2. İBN-İ HEYSEM(965-1040):Modern optik biliminin kurucusudur. Gözün çeşitli kısımlarını, bunlar arasındaki ilişkiyi ve görme olayının nasıl gerçekleştiğini açıklamıştır. Matematik ve geometriyi kullanarak deney sonuçlarını açıklamaya çalıştığı ve ışığın doğasını anlamak için modern bilimsel yöntemleri uyguladığı içinilk modern bilim insanı olarak tanınmıştır. İbn-i Heysem kontrollü deneyler tasarlamış, gözlemler yapmış, kuramlar geliştirmiştir. Çalışmalarının ve kuramlarının bir kısmı yedi ciltlik Kitâb el-Menâzır’da (Görüntüler Kitabı) toplanmıştır. 
  3. İBN-İ SİNA(980-1037):İbn-i Sina hekimliği bilimsel temellere oturtmuştur. Başta tıp olmak üzere psikoloji, jeoloji, astronomi, fizik, matematik, felsefe gibi bilim dallarına da önemli katkıları olmuştur. Özellikle El Kanun fi’t-Tıp (Tıbbın Kanunu) adlı eserinde birçok hastalığın teşhis ve tedavisinden bahsetmiştir. Bağırsak sistemi hastalıklarının su ve toprak yoluyla yayıldığını söylemiştir. Bağırsak solucanı, menenjit, göğüsteki iltihaplanma ve karaciğer apnesi üzerine detaylı incelemeler yapıp sarılık hastalığının tedavi şekillerini bulmuştur. Hastalığın teşhisinde nabzın ve elle muayenenin önemini vurgulamıştır. Çiçek, kızamık, şarbon hastalıklarından ve şeker hastalarının idrarında şeker olduğundan ilk olarak İbni Sina bahsetmiştir.
  4. GREGOR MENDEL(1822-1884):Avusturyalı bilim insanı Mendel kalıtım biliminin kurucusudur. Mendel; kolay yetiştirilmesi, kısa zamanda ürün vermesi, kalıtsal özelliklerinin fazla olması ve dış döllenmeye kapalı olması gibi özelliklerini gözlemlediği için çalışmalarında bezelyeleri kullanmıştır. Bezelye bitkilerini kendi aralarında tozlaştırarak kalıtsal özelliklerin sonraki nesillerde ortaya çıkma ihtimalini, matematiksel hesaplarla ortaya koymuştur. Bu çalışmaları ölümünden uzun zaman sonra değerlendirilerek Mendel kanunu olarak kabul edilip yayımlanmıştır.
  5. FRANCİS CRİCK(1916-2004):İngiltere’de doğmuştur. Fizik, moleküler biyoloji ve nöroloji uzmanıdır. 1953’te James Watson ve Maurice Wilkins ile beraber DNA molekülünün yapısını keşfederek 1962 yılında Fizyoloji/Tıp Nobel ödülünü almıştır. Günümüzde DNA molekülünün yapısı, Watson-Crick modeli olarak bilinmektedir. Bu model genetik biliminde birçok sorunun çözülmesine imkan sağlamıştır. DNA modelinin ortaya konulmasından sonra Crick, DNA’nın yapı taşlarını tek tek değerlendirmiştir. DNA’daki şifrelerin protein moleküllerine nasıl dönüştüğünü araştırarak protein sentez mekanizmasının anlaşılmasını kolaylaştırmıştır.
  6. ROSALİND FRANKLİN(1920-1953):İngiliz biyofizikçidir. X ışınları üzerinde çalışmalar yapmıştır. Fizikokimya öğrenimini 1941’de tamamlayarak grafit ve kömürün mikro yapılarına ilişkin çalışmalar gerçekleştirmiştir. 1945’te Cambridge Üniversitesinden fizikokimya dalında doktora derecesi almıştır. 1951 yılının ocak ayında Tıbbi Araştırma Konseyinin (Medical Research Council, MRC) biyofizik biriminde çalışmaya başlamıştır. Franklin’in buradaki asıl görevi, çözeltideki protein ve lipitlerin X ışını kırınımını araştırmak olmuştur. Franklin, burada X ışınları kırınım yöntemini kullanarak DNA’nın yoğunluğunu, sarmal biçimini ve başka önemli özelliklerini ortaya çıkarmıştır. 1951’den 1953’e kadar süren çalışmalarıyla James Watson ve Francis Crick’e, DNA’nın yapısı ile ilgili araştırmalarında önemli katkılar sağlamıştır.
  7. JAMES DEWEY WATSON(1928-?):Amerikalı bilim insanı Watson, Chicago Üniversitesinde zooloji öğrenimi gördükten sonra 1950 yılında Indiana Üniversitesinde doktora eğitimini tamamlamıştır. 1950 ve 1953 yılları arasında önce Kopenhag sonra da Cambridge Üniversitesinde DNA’nın yapısıyla ilgili çalışmalarda bulunmuştur. Francis Crick ile yaptığı ortak çalışma sonucu, DNA’nın ikili sarmal yapısını bularak Nobel Ödülü almıştır. James Watson, günümüzde moleküler biyolojinin temel prensiplerinden biri olan santral dogma prensibini ortaya atmıştır. Santral dogma; DNA’dan başlayan protein sentezinin tek yönlü olarak ilerleyen bir mekanizma olduğunu savunur. Yani çekirdekte bulunan DNA molekülünden, önce mRNA daha sonra ise protein oluşmaktadır.
  8. AZİZ SANCAR:8 Eylül 1946 yılında Mardin’in Savur ilçesinde dünya-ya gelen Aziz Sancar; İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1969 yılında birincilikle mezun olmuştur. Ardından Mardin’in Savur ilçesinde bir sağlık ocağında 2 yıl hekimlik yapmıştır. Yüksek lisans ve doktorasını Amerika’da tamamlamıştır. Sancar, hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini nasıl koruduğunu haritalandıran araştırma-ları sayesinde 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü almıştır. Aziz Sancar’ın bugüne kadar 415 bilimsel makalesi ve 33 kitabı yayımlanmıştır. Günümüzde de DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Aziz Sancar, gençlere tavsiyelerde bulunarak başarısının sırrını özetlemiş: “Çalışın, çalışmadan olmaz. Öğrenciyken günde 18 saat çalışırdım. Çalışmaktan başka çare yoktur. Bu, vatan borcudur.” demiştir.




    20 Kasım 2020 Cuma

    BİYOLOJİ VE GÜNLÜK HAYAT

    BİYOLOJİNİN GÜNLÜK HAYATTA KULLANIMI

    Bilim, günlük hayatın içindedir. Günümüzde teknolojinin daha çok gelişmesiyle bilimsel değerlerin toplumda yaygın olarak kabul görmesi de gerçekleşmiştir. Bilim ve toplum arasında önemli ölçüde bir yakınlaşma olmuştur. Günlük hayatımıza devam ederken, bilimden oldukça yararlanırız.

    İnsanlık tarihinde bütün gelişmeler bilim temelli gerçekleşmiştir. Ticaretten, savaşa kadar her alanda bilim olmuştur. Günümüzde de biyolojinin günlük hayatımıza etkisi oldukça fazladır.

    Biyolojinin günlük hayatta kullanım alanları şu şekildedir:

    *Sağlık alanında kullanılmaktadır.

    *Mühendislik alanında kullanılmaktadır

    *Mimari alanda kullanılmaktadır.

    *Eğitimde kullanılmaktadır.

    *Laboratuvar uygulamalarında kullanılmaktadır.

    *İlaç tedavilerini bireysel olarak uygulamada kullanılmaktadır.

    Biyoloji çok yönlü olarak yararlı olan bir bilimdir. İnsana ise canlıların hayatı ile ilgili çalışmalar yaptığından faydalı olmaktadır.



    BİYOLOJİNİN ALT DALLARI


     BİYOLOJİNİN ALT DALLARI NELERDİR?

    Biyoloji canlıların farklı yönlerini botanik, zooloji, morfoloji, anatomi, embriyoloji, mikrobiyoloji gibi alt dallarda inceler.Canlıların çeşitliliği ve fonksiyonlarının karmaşıklığı, biyoloji bilimini organizmaların farklı yönlerini incleyen alt dallara ayrılmasına neden olmuştur.

    Botanik ve zooloji
    Biyoloji, iki ana dala ayrılır:

    1. botanik, bitkiler alemini.
    2. zooloji, hayvanlar alemini inceler.

    Morfoloji
    Canlıların yapılarını, dış görünüşlerini ve şeklini inceler.

    Anatomi
    Canlıyı oluşturan organların yapısını ve birbirleriyle ilişkilerini inceler.

    Sitoloji
    Hücreyi inceler. Hücre biyolojisi ya da hücre bilimi de denir.

    Histoloji
    Dokuların yapı ve işlevlerini inceler.

    Fizyoloji
    Fizik ve kimya yasalarından yararlanarak canlıların organ ve dokularının işlevlerini inceler. Anatomi, sitoloji ve histolojiden faydalanır.

    Biyokimya
    Organizmaların kimyasal yapısıyla ilgilenir. Canlıların yapısında gerçekleşen biyokimyasal tepkimeleri inceler.

    Embriyoloji
    Embriyonun oluşma ve gelişme sürecini inceler.

    Evrimsel biyoloji
    Canlıların geçmişten günümüze nasıl farklılıklar geçirdiğini ve yeni türlerin nasıl oluşturduğunu inceler.

    Taksonomi
    Diğer adı sistematik olan taksonomi, canlıların ortak ve farklı yönlerine dayanarak sınıflandırılmasını sağlar.

    Mikrobiyoloji
    Mikroorganizmaları (mikroskobik canlıları) inceler.

    Genetik
    Canlılardaki kalıtsal özellikleri ve genleri inceler.

    Moleküler biyoloji
    Canlıların yapısında bulunan karbonhidratyağprotein gibi  bileşikleri moleküler düzeyde inceler.

    Ekoloji
    Çevre bilimi, canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini; ekoloji problemleri inceler.


     


     

    CANLI ALEMLERİ VE ÖZELLİKLERİ

      CANLI ALEMLERİ VE ÖZELLİKLERİ Günümüzde canlılar, sistematik karakterlerine göre altı âlem altında sınıflandırılır: Bakteriler Arkeler Pro...